Fındık Faresi İnsana Gelir mi?
Fındık faresi insana gelir mi? Bu soruyu sadece “fare evime girer mi” düzeyinde okumak hafif kalır. Asıl soru, hangi yaşam alanının kimin olduğunu ve insanın doğayla kurduğu ilişkinin ne kadar adil olduğunu sorguluyor: Fındık faresi aslında bize mi gelir, yoksa biz onun alanına mı girdik? Bu yazıda bu basit görünen soruyu keskin, eleştirel ve dürüst bir mercekten tartışacağım — çünkü mesele sadece fareyle başa çıkmak değil; güç ilişkileri, kaynak paylaşımı ve toplumsal öncelikler hakkında bir muhasebe.
Fındık faresi — küçük, çevik, kimi yerde sevimli kimi yerde istenmeyen misafir olarak anılan bir hayvan. Kentleşme, tarım alanlarının dönüşümü ve iklim değişikliği gibi insan kaynaklı baskılar sayesinde bu türlerin yaşam alanları daralıyor. İnsan ise, konfor, emlak değeri, estetik ve “hijyen” adına bu canlıları olabildiğince görünmez kılmak istiyor. Bu görmezden gelme, bir tercih değil; politik bir eylemdir. Çünkü hangi canlılarla birlikte yaşanacağına karar verirken, aslında hangi sorunları göz ardı ettiğimizi seçmiş oluruz.
Stratejik, çözüm odaklı bir bakış açısıyla (çoğunlukla erkeklerle ilişkilendirilen bir yaklaşım toplum içinde) sorun şöyle görülür: Evde fare var → fareyi yok et → sorun çözüldü. Bu yöntem hızlıdır, işe yarar görünebilir ve kısa vadede rahatlatır. Tuzak, zehir, kaçırma—çözüm üretildi. Ancak bu yol, sorunun kökünü ve toplumsal maliyetini göremez: Farelerin evlere inme nedenleri nelerdir? Yapısal yoksulluk, kötü altyapı, gıda atıklarının yönetilememesi, geniş tarım monokültürleri mi onları insan mekânlarına itti? Çözüm odaklı pratiklik, bu sistemik soruları sıklıkla atlar.
Diğer yandan empati ve ilişki odaklı yaklaşım (genellikle kadınlarla bağdaştırılan bir perspektif), fareyi yalnızca problem olarak değil, birlikte yaşama potansiyeli taşıyan bir canlı olarak düşünür. Bu bakış, “nasıl birlikte yaşayabiliriz?” sorusunu sorar. Yapısal müdahaleler, insan davranışının düzenlenmesi, atık yönetimi, yaşam alanı koruması ve ekolojik dengeye saygı gibi çözümleri öne çıkarır. Empati odaklı çözüm, sadece bireysel evler değil, topluluk düzeyinde politika ve pratikleri değiştirmeyi hedefler.
Eleştirel bir gözle bakınca, hâlihazırdaki yaklaşımımızın adaletsizlik ürettiği açık: Fare mücadelesi genellikle düşük gelirli mahalleleri hedef alır. İyi yalıtımlı binalarda yaşayanların temizlik rutinleri, altyapı hizmetleri ve kaynakları sayesinde sorun “görünmez” kalırken, daha kırılgan topluluklar faresiyle, haşeresiyle ve bunların insan sağlığı üzerindeki etkileriyle baş başa bırakılır. Kim bu yaşam alanlarını temizlemekle, kim alanları korumakla, kim zarar görenlere destek olmakla sorumlu? Bu soruların cevapları, toplumsal adalet ve kaynak dağılımı meselesine çıkıyor.
Bir diğer zayıf nokta: “Temizleme” dilinin şiddeti. Hayvanı yok etmeye odaklanan söylem, doğayı kontrol etme arzusunu pekiştirir. Oysa ekosistemle uyumlu çözümler — doğa temelli yaklaşımlar, çevre eğitimi, topluluk tabanlı atık yönetimi — daha sürdürülebilir ve insancıldır. Stratejik çözümler ve empatik yaklaşımlar birlikte çalıştığında, hem kısa vadeli riskler azaltılabilir hem de uzun vadede daha adil ve sağlıklı yaşam alanları inşa edilebilir.
Provokatif olalım: Fındık faresi insana geliyorsa, belki de insanın fındık faresiyle ilişkisinde bir hata var. Belki de sorunun merkezinde “bizim rahatımız” için diğer canlıları dışlama alışkanlığı yatıyor. Eğer bir fare insan mekânına geliyorsa, bu mekânın ve o mekânda yaşayan topluluğun hangi ihmal ve adaletsizlikleri örttüğünü sormamız gerekiyor. Fareye yönelik zehirleme kampanyaları ve dışlama pratikleri, gerçek kök nedenleri gizleyebilir ama çözmez.
Nasıl ilerleyebiliriz? İlk adım, sorunu bireysel düzeyden topluma taşıyarak tartışmak: apartman yönetimleri, yerel yönetimler, sağlık kurumları ve çevre aktivistleri ortak çözümler üretmeli. Erkeklerin stratejik zekâsı, kadınların empatik liderliğiyle harmanlanmalı: pratik mühendislik çözümleriyle (yapı iyileştirmeleri, atık yönetimi) insan odaklı politikalar (eğitim, destek programları, yaşam alanı koruması) eş zamanlı uygulanmalı. Bu, sadece fareyi uzaklaştırmak değil, yaşamı herkes için daha adil kılmaktır.
Şimdi tartışmayı siz başlatın:
– Sizce fındık faresi “insana gelir”ken hangi sorulara öncelik vermeliyiz: hızlı yok etme mi yoksa kök sebepleri çözme mi?
– Hangi yerel uygulamalar, hem insan hem de doğa açısından daha adil sonuçlar verebilir?
– Topluluğunuzda benzer bir sorunla karşılaştığınızda çözüm yolunuz nasıl olurdu — stratejik, empatik yoksa ikisinin karışımı mı?
Görüşlerinizi, deneyimlerinizi ve cesur çözümlerinizi paylaşın — çünkü bu mesele fareyi fırçalamaktan daha geniş bir toplumsal muhasebeyi hak ediyor.